Hayaller, bizim gerçeğe dönüştürmemiz mümkün olan, zihin canlandırmalarımızdan başka bir şey değildir. Eğer bir hayaliniz gerçekleşmiyorsa; ya ona inanmadığınız içindir ya da sizi çok daha muhteşem bir gerçeklik beklediği içindir.
Ve Paulo Coelho’nun dediği gibi;
“`Gideceğin yoldan eminsen, ENGELLER dinlenme noktan
olmaktan öteye gidemez.”
O
dinlenme noktalarında soluklanırken, size söylenen olumsuz ve yıldırıcı sözlere
kulak asmazsanız kendinize çok büyük iyilik yapmış olursunuz. Bazı insanlar
için sizin hayalleriniz gerçekten ütopik, uçarı ya da imkansız olabilir. Bu
yüzden, böyle insanlara hayallerinizden bahsederken dikkat edin. Çünkü
yapacakları şey her zaman, size gülmek, alay etmek, “hadi canım sende daha
neler”, “bu yaştan sonra mı?” vs. gibi
tepkiler vermek olacaktır. Eğer sizde “ya gerçekten doğru diyorsa, ya
beceremezsem” derseniz geçmiş olsun… Ama “hadi canım sende, ben bunu
başaracağım” derseniz, evren size tüm kapılarını açacaktır.
Biraz
kendime ait bir hayalimden bahsetmek istiyorum. Neler düşündüm, nasıl
vazgeçtim, sonra nasıl tekrar o yola girdim. Kimler engel oldu, kimler destek
oldu ve kimler Hızır gibi yetişip hayalimin büyük bölümüne imzasını attı onarı
paylaşayım.
Daha
ilkokula bile gitmiyordum, televizyonda küçücük çocukların olimpiyatlarda vs.
yüzme yarışlarına nasıl girdiklerini, neler başardıklarını görüp aileme
günlerce, aylarca yalvarmıştım. Ne olur beni yüzme kursuna yollayın ben milli
bir yüzücü olmak istiyorum diye. O zamanki imkanlarla bu isteğim karşılanamamış
ve benim içimde hala daha kanayan bir yara olarak yaşamaktadır. Nitekim ben
şuan ne iyi bir yüzücüyüm ne de milli bir sporcu.
Kendimi
bildim bileli denize karşı inanılmaz bir aşk ve o aşk kadarda korku
hissediyorum. Bir film izlemiştim, adını hatırlamıyorum şimdi ama bir kız
denize yürüyerek giriyor dalıyor ve denizin sonsuzluğuna kadar gidip orada
ölüyordu. O kadar etkilenmiştim ki; “benimde ölümüm denizden olsun” demiştim.
Denizden başka ölüm istemez, öyle bir şey olursa da yine denize atılmayı
istemiştim. Hala da bu isteğim bakidir. Deniz öyle bir şey ki; onunla
birlikteyken hissettiğin huzur ve özgürlük duygusu pek kelimelere dökülür gibi
bir şey değil.
Denize
bu kadar aşıkken ondan hep uzak kaldım nedense. Ona hep uzaktan bakıp iç çektim.
Öyle bir şey ki; hani birine aşık olursunuz ve bu imkansız bir aşktır ama siz
yine de o içinizdeki acıyla, sızılar içinde seversiniz. İşte ben hep böyle
sevdim denizi. Uzaktan ama en içten… Bir gün ona kavuşacağıma bile ihtimal
vermeden sadece ve sadece sevdim. Ve onun bu kadar ulaşılmaz olmasından hep
korktum.
Bu
uzaktan uzağa aşk yıllarca devam etti, onunla ufak buluşmalar dışında ve
uzaktan uzağa bakışmalar dışında hep ulaşılmazımdı.
Bir gün,
yelken sporu olduğunu örendim. Yelkenleri bilirdim, uzaktan izler, o
süzülüşlerini hayran hayran seyrederdim. O salınarak suyun üzerinde kayıp
gitmeleri, güneşle dans edişleri izlemeye değerdi. Ama ben bunun bir spor
olduğunu ve yaş sınırı istemediğini, her yaşta yapılabileceğini 3 yıl önce
öğrendim.
Deniz ve
denizle buluşmak için hayatımın fırsatı karşımdaydı. Ummalı çalışmalar ve
araştırmalar… Sonuç; çalıştığım şirketin Yelken Kulübünde eğitime başlamak…
Eğitimim zorlu, zorlu olduğu kadar da çok güzeldi. Zordu çünkü denizle
tanışmıyordum, denizin ortasında küçücük bir deniz taşıtı üzerinde kendimi
güvensiz hissediyordum. Ama karşımda öyle bir eğitmen vardı ki; çaktırmadan,
öyle güzel beni işledi ve o denize alıştırdı ki; Artık hem tekneyi, hem kendimi
deniz üzerinde idare edebilir olmuştum. Tam her şey yoluna girdi, artık bir
yelkenciyim, bir denizciyim diye sevinirken tüm bunlardan ayrı kalmak zorunda
kaldım. Biranda denizle kurduğum tüm ilişkim tekrar kesilmişti bazı sebeplerden
ötürü. Her gün “ne yapabilirim”, “nasıl denize çıkabilirim” , “kime gideyim”, “
kime güveneyim” diyerek, bir yıla yakın bir süre sadece youtube videolarından,
sahil kenarından, facebook sayfalarından denizi ve yelkeni seyrettim. Marinaya
gidip o direklerin birbirine vuruşlarını izleyip o seslerini dinledim. İçim
ağladı kimi zaman ama ben denizi kokladım yine.
Yaklaşık
bir yıl ayrı kaldığım denizden sonra, facebook’ta bambaşka bir konu için
tesadüfen.! (tesadüf diye bir şey yoktur..! Hayatımıza giren herkes bir amaca
önderlik eder.) başlayan bir sohbet sonrası, Hızır gibi yetişen kaptanım
sayesinde, kendimi, ismi gibi keyifli bir tekne üzerinde, teknenin ismine uygun
keyifli bir ekiple Bodrum’dan İstanbul’a yelken açarken buldum. Tam hayal
ettiğim gibi değildi belki bazı şeyler ama orada olmak benim için hayallerimden
sadece bir kısmına ulaşmış olmaktı. Daha ne olsun ki..?
Hayallerimin
mavi üzerine benim, içinde deniz olmayan, yelken olmayan, marina olmayan, deniz
kasabası olmayan, mehtap olmayan, dolunay olmayan, yıldızlar, gökyüzü ve
bulutlar olmayan bir hayalim yok galiba benim… Şimdi düşündüm de bulamadım…
Herkese
hayallerini gerçekleştirebileceği ve kendilerini ait olduğu yerde göreceği bir
hayat diliyorum…
Evren,
bizim hayallerimizi gerçekleştirmek için durmadan, bıkmadan, usanmadan
çalışıyor. Yeter ki, bizde çalışalım ve hayallerimizden vazgeçmeyelim…
Denizi ve kendimi ve hepinizi seviyorum…
Sevgiyle kalın
Dilek Torun
04.08.2013