Ana Sayfa
Dolar : Euro : Bist :
Ana Sayfa >>Hayatımızın Rotası 08.02.2013 00:00

Hayatımızın Rotası

Hayat bir yelkenli gemi ve bizler de kendi gemimizin kaptanıyız… Rüzgâr her zaman farklı yönden eser, bazen sert eser, bazen nefesinden bile az eser… İşte, burada bütün iş kaptanda. Her türlü rüzgârda gemini rotasında yürütebiliyor musun?


Rüzgâra kızmak ve söylenmek yerine gemini yürütmeye çalıştığın gün hayat sana şükranlarını sunmaya ve önüne mucizeleri sermeye başlıyor…

Bazen nedense işler istediğin gibi gitmez, yanında kimsen yoktur, kendi içinde yalnızsındır ve acıya öyle alışmışsındır ki, dimdik karşısında durmaya çalışırsın acılarının. Oysa derin uykundan uyanıp bir gözünü açsan ne güzel bir hayat vardır dışarıda…

Evimde hiçbir zaman kendimi mutlu hissetmediğimi yazmıştım diğer yazılarımda, ilk eğitimim sıfırdı yani… Sonra insanın hayatında en önemli ve kritik dönemlerden biri olan ilkokul dönemi vardır. Benim ilkokul dönemim de bir hayli sancılı geçmişti.

Öğretmenimle yıldızım bir türlü barışmadı, ben onu sevemedim, o da beni sevemedi.. Bazen annemi çağırır beni şikayet ederdi. Bir keresinde “alın bu kızı okuldan bunun okumaya niyeti yok, verin bari bir apartmanda temizlik falan yapsın” dedi. Bunu duyduğumda beynimde şimşekler çakmıştı. Evet, evde mutsuzum, okulda mutsuzum bari gidip çalışayım kendi paramı kazanayım ve istediğim gibi yaşayayım demiştim kendi kendime. Ama 35 yaşıma geldim bu hedefim hala lafta. Korkularım sağ olsun beni istediğim bu yola girmemde epeyce bir tuttular.

Öğretmenim sorunlu bir kadındı, sınıfta acayip bir seçicilik yapardı, hatta “onun öğrencisi”, onun öğrencisi olmayan” diye iki grup bile vardı. Onun öğrencileri çalışkan ve başarılı olanlardı… Ben tabiî ki tembel, ödevlerini yapmayan taraftaydım her zaman, bir de ekstra olarak ödevini yapmadığım için dayak yiyen ezik azınlık içindeydim. Artık dayak yemek benim için o kadar sıradanlaşmıştı ki sırf bunun için bile ödevimi yapmadan okula gitmişliğim var.!

Garip bir çocuktum, her şey üzerime geliyor, bundan nefret ediyor ama kendimi hep daha da bastırıyordum. Üzerimdeki bu etkiyi silkeleyip atmak bir kez olsun aklıma gelmedi ama hep daha kötüye gitmeyi çok iyi başarıyordum.

İlkokulda tek derdim öğretmenim değildi tabiî ki, arkadaşlarım da benim için çok güzel çalışmalar yaparlardı. Bir gün arkadaşlarımdan biri teneffüs tatilinde bir tokat attı bana ve karşılık vermedim. Sonra bu o kadar hoşuna gitti ki tekrar tekrar vurdu... Bu durum onu çok mutlu etti ve o sırada sınıftaki tüm arkadaşları yanına çağırarak “ arkadaşlar Dilek’e vursanıza gıkı çıkmıyor acayip zevkli” demişti. Ve tepemdeki herkes her defasında biraz daha dozlarını artırarak beni tokatlıyorlardı… Kahkahalar eşliğinde… “hahaha şuna bak o kadar dövüyoruz gıkı çıkmıyor, duvar mı, beton mu acaba” diyerek… Hiç karşı koyamazdım, çünkü zaten evde dayak yemeye alışkındım, dayaktan daha acılarını yaşamıştım, öğretmenimden de dayak yemeğe alışkındım… Yani dayak arsızı derler ya galiba öyleydim. Canım yanar, yanar, yanar ama tek kelime edemezdim, onlar durana kadar beklerdim. Çünkü güçlü olmalıydım, ben her acının karşısında yıkılmadan durabilmeliydim. Ben güçlüydüm ve dayakla yıkılmazdım, dayak yedim diye ağlamazdım. Tabi hal böyle olunca dayak atanlarım da bol olurdu. Aslında güçlü olmanın o dayağı yememek olduğunu bir türlü idrak edememiştim…

Velhasıl-ı kelam, ev hayatımın devamında okul hayatımda hiç parlak başlamadı maalesef, sonra ortaokul ve lise yılları var tabi, ilkokuldan çokta farklı sayılmayacak düzeydeydi diyebilirim.

Okula başlayana kadar hep annem suçluydu, okula başladım öğretmenim suçlu oldu, sınıf arkadaşlarım suçlu oldu, beni dövenler suçlu oldu, taciz edenler suçlu oldu… Suçlular her geçen gün artıyordu, Ortaokula başladım gene suçlular devam ediyordu, öğretmenlerim hep suçluydu çünkü beni hiç anlamıyor ve sevmiyorlardı… Bir matematik öğretmenim vardı. Ortaokuldaki tek kurtarıcım o olmuştu… Benimle yüz yüze gelip konuşmasa da beni sevdiğini ve desteklediğini öğrenmek ne mutluluk vericiydi anlatamam…

Sonra lise başladı, lisede de arkadaşlarım, öğretmenlerim, yolda karşılaştığım insanlara kadar herkes suçluydu…

Ne kadar kolay değil mi? Hep başkasını suçlamak ve kendimizi üstün görmek… Oysa tüm enerjimi suçlamalara değil de mutlu olma, kendimi tanımaya, kendime güvenmeye, kendime saygı duymaya harcasaymışım nasılda farklı bir hayatım olurmuş… Aynı şuanda olduğu gibi…

Ben acıya direndim, acı karşısında ayakta durmanın yollarını aradım ve suçladım... Hiçbir zaman mutlu olmanın DOĞRU yolunu aramadım. Çünkü hayat zor ve acıydı, mutluluk nedir, nasıl alınır, nerde bulunur bilemiyordum, aramakta haliyle aklıma gelmiyordu.

Şimdi geriye dönüp baktığımda bazen “keşke daha farklı bir gözle bakabilseydim”, “keşke kendimi daha da küçültmek yerine üzerimdeki kara bulutları silkeleyip atabilseydim” diyecek gibi olsam da, İyi ki tüm bunları yaşamışım ve bugün bunlar sayesinde kendimi buluyorum, yeniden bir bebek gibi doğdum ve günden güne büyüyorum diyebiliyorum. İşte bu öyle güzel bir mutluluk ki… Tüm sayısız keşkelerime inat tek ve kocaman bir İYİKİ diyebilmek…

Yeni bir bebeğin aldığı nefes gibi ter temiz, mutlu ve doğru nefesler… İnsana yaşadığını hissettiren, tüm dünyanın kokusunu hissettiren, doğaya olan aşkı büyüten büyülü nefesler…

Artık geçmişimize takılmanın bir anlamı kalmadı, bir saatlik bir acıyı 20 yıl, 30 yıl, 50 yıl üzerimizde taşımanın, kendimize yük etmenin hiçbir anlamı yok. Hayat yaşamaya değer ve yapacak çok işimiz var. Şimdi ışık olma ve ışık saçma zamanı.


Şimdi SEVMEK ZAMANI…

Şimdi AFFETMEK ZAMANI…

Şimdi kendimize kocaman ve yürekten GÜNAYDIN ve HOŞGELDİN deme zamanı…

 

Yeniden doğmaya cesaret edemeyen ya da nasıl doğacağını bilemeyen herkese ışık olmasına ve her gün sevgiyle yeni bir doğum hikâyesi dinlemeye niyet ediyorum ve sizleri çok seviyorum…

 

Sevgi ve Işıkla

Dilek Torun

izmit escort | ankara escort | antalya escort

http://www.haberty.com/
*© Her hakkı saklıdır. İzinsiz gösterilemez, çoğaltılamaz.
haberyazilimi.com - © Copyright