Ana Sayfa
Dolar : Euro : Bist :
Ana Sayfa >>Kapılarımız... 02.01.2013 22:52

Kapılarımız...

Kendi hayat kapımızı kapatmak bizim elimizdeyse, açmakta bizim elimizde…

İnsan, hayatında ilk darbeyi yediğinde kapatırmış kendini dünyaya… Ben 3 yaşımda kapatmıştım.

Çok küçük yaşlardan beri hep ailemin üvey çocuğu olup olmadığımı merak ederdim. Öyle merak ederdim ki, izlediğim tüm filmlerde, tüm misafirlik sohbetlerinde, çevremde sürekli bu tip hikâyeler duyardım. Yıllar, yıllar sonra üvey olduğu açıklanan çocuk hikâyeleri çıkardı karşıma hep. Öyle ki, ne zaman annemin hoşuna gitmeyen bir şey yapsam, hemen “ beni kızdırma, gider seni aldığım çingenelere geri veririm” derdi. Ben de tesadüf müdür nedir bilmiyorum, bu lafın üzerine hemen cama koşar 4. Kattaki evimizin camından dışarı bakardım ve mutlaka 1 ya da 2 çingene görürdüm. Ve içim ürperirdi. Şimdi evimde mutlu bir çocuk değildim ama çingenelerle mutlu olabilir miydim bilmiyordum. Bunları yaklaşık 2 yaş itibariyle duymaya ve yaşamaya başlamıştım ve her duyduğumda kafam karışıyordu… Evde mutlu değildim, ama annem bana kızdığı için beni onlara verecekse demek ki onlarda kötü insanlardı ve yine mutsuz olacaktım. Hangisi daha iyiydi hiçbir zaman çözemedim…

Bir gün (3 yaşındaydım) annem mutfaktaydı ve bende salonda tv izliyordum. İzlediğim programda bir çocuk annesine “anneciğim” diye seslenmişti. O kelimeyi ilk kez duymuştum, çokta hoşuma gitmişti. O sırada annem odaya geldi ve bende “anneciğim” diyerek ona sarıldım. Tepki ne oldu dersiniz? “git bana yalakalık yapma”… Hımmm dedim, demek ki bir insana sarılmak ya da isminin ya da sıfatının sonuna “-ciğim” takısını eklemek kötü bir şeydi… Hâlbuki izlediğim programda hiçte öyle değildi. Sanki içim böyle burkulmuş gibiydi, tabi yaşım daha çok küçüktü, o yaşta bir çocuğun duygularının olabileceğini ve bunun ne şekilde etkileneceğini bilemiyordum… Yaptığımın kötü bir şey olmadığını düşünüyordum, her ne kadar kendimi üvey hissetsem de, bu yaptığımın ne olduğunun farkında bile değildim. Benim için sadece bir kelime ve filmde gördüğüm gibi sarılmaktı yaptığım şey…

Çingeneler, yalakalık, 5 öğün dayaklar… Kafam karma karışıktı. Evin içinde ne olsa, kim bir hata yapsa, kim suç işlese kabak benim başıma patlıyordu. Yanan sobanın üzerine oturtulmaktan, sırtımda üç oklava kalındığında sopa kırılmasına, evin içinde bıçakla kovalanıp, yüzüme sallanan bıçaktan kendimi savunmaya çalışırken elimin kesilmesine, balkona kilitlenmekten kafamın görümün yarılmasına sebep olunmasına kadar birçok tecrübe yaşadım. Sıradan olan terlikli, sandalyeli, ayakkabılı ve bireysel dayakları hesaba hiç katmıyorum. O bireyseller benim yaramazlıklarımdan ilk saydıklarım ise kendi yaptıkları ama yaptıklarının farkında olmayıp acısını benden çıkarttıkları şeylerdi.

Evde ne zaman yalnız kalsam yatak odasında aynanın önünde duran annemin hastanede benim doğumumda çekilmiş fotoğrafa dakikalarca bakardım. O fotoğrafta annemin kucağındaki bebek gerçekten ben miyim diye düşünürdüm. Çünkü annem birkaç kez aslında beni istemediğini, başkalarının isteği için doğurduğunu söylemişti, sürekli olarak her başı sıkıştığında zaten kapının önünde beni verebileceği çingeneler bolca vardı. Acaba bu benim gerçek annem mi, bu fotoğraftaki bebek gerçekten ben miyim? Bakar bakar bakar… işin içinden çıkamazdım…. Çoook uzun yıllarda çıkamadım zaten işin içinden.

Artık evin içinde boğulmaya başlamıştım, sürekli itilip kakılmaktan, sürekli suçlanmaktan, sürekli işe yaramaz olduğumun söylenmesinden, sürekli yaramazlığımdan bahsedilmesinden, hırçınlığımdan bahsedilmesinden sıkılmıştım. Arık ortaokula gidiyordum, kendi ayaklarımın üzerinde durabilirdim, kimseye ihtiyacım yoktu, zaten dayımdan kalma ailesiz yaşam bilincindeydim. O yaşlara ulaştığımda kalbimde bir ailem yoktu artık ve bir arkadaşımla birlikte evden kaçtık, bayram yeni geçmişti, kendi harçlıklarımı elimden aldıkları için param da yoktu, evin altını üstüne getirip en azından kardeşimin bayram harçlıklarını bulmuş, yanıma birkaç giyecek alıp, sabah okula gider gibi çıkmıştım evden. Ayaklarımız bizi Yalova’ya götürdü. Yalnız kaçsaydım belki de şuan bambaşka yerlerde olabilirdim. Çünkü kendi ayaklarımın üzerinde durmak için, güçlü olmak için yapmayacağım şey yoktu ama yanımda bir bağ vardı benim kadar güçlü değildi. Erkek gibiydim, dondurmacıdan, lahmacuncuya her yere girip çıkıp iş aradım ama yanımdaki arkadaşımı gören “çocuk işte” ifadeleriyle ya dondurma verip yolladılar ya da “yok çocuklar siz gidin okuyun” deyip yolladılar bizi. Artık ümidimizi kestiğimiz bir anda lunaparkla karşılaştık. Akşama kadar bir oyuncaktan inip diğerine bindik “ama hepsine paramızı verip biletimizi alarak” son paramızı bile oraya vermiştik. Gece olup sokakta tek başımıza kaldığımızda ben yine çok rahattım, çünkü evim dışında her yer bana cennetti, ama arkadaşım o kadar korkaktı ki, beni de endişelendirmeyi başarıyordu. Saat gece 23:00 civarlarında artık iki genç bizi takip etmeye başlamıştı, arkadaşım korkudan ölmek üzereydi. Sonra tesadüfen devriye arabasını görüp durdurdu ve gençleri şikâyet etti. Ancak ufak bir ayrıntıyı kaçırmıştı. Çünkü fotoğraflarımız tüm karakollara yollanmış ve Türkiye polisi bizi arıyordu. Direkt arabaya alıp karakola götürdüler. Yol boyunca sorgu vardı zaten. Arkadaşım çok iyi senaryo yazmıştı, “bıçak zoruyla bizi kaçırdılar” diye bir hikâye… Sonra karakolda ayrı ayrı sorguya alındık, sorgu sonrası bize yemek verdiler sağ olsunlar. Sonra polislerden biri beni çağırdı ve bir odaya aldı. Garip bakışları ve konuşması vardı. Neden lunaparkta “her şeye parasız bindiniz” diye sordu. Bizi takip edenler lunaparkın sahipleriymiş.! ve öyle demişler. Tabi inandıramadım paramızla bindiğimize ama polis beni garip şekilde dövüyordu, gözlerimden yaş geliyor ama ayakta durmaya çalışıyordum. Bakışları dedim ya GARİP ti… Dövüyor muydu, taciz mi ediyordu, zevk mi alıyordu anlayamıyordum, garipti. Artık vurduğu yerler iyice kızarıp renk değiştirmeye başladığında kesti vurmayı, çünkü aileler yola çıkmış bizi almaya geliyorlardı, onlar gelmeden toparlanmam ve iyileşmem lazımdı, temiz çalışması iz bırakmaması gerekiyordu!!! O yüzden çok ince çalıştı…

Tıpış tıpış eve dönmek zorunda kaldım. Eve döndüğümde bütün sülale, mahalle, eş, dost evdeydi, ev curcuna adım atacak yer yok… Midem bulandı… Kalabalıktan ve evde olmaktan. Annem perişan olmuş.! Bir gram inanmadım nedense! Babamın yüzü yine gülüyordu… Hep güler zaten.! Varsın gülsün… Ona da macera olmuştu, gecenin bir yarısı Yalova’ya gidip gelme tecrübesi pardon eğlencesi olmuştu…

Hala oradaydım… Yani üvey miyim, değil miyim? Çünkü ne istesem reddediliyor, hep aşağılanıyorum, hep eziliyorum, evin içinde herkes varken yalnız bırakılıyorum ama yalnız başıma sokağa çıkıp arkadaşlarımla oynayamıyorum. Bu nasıl bir şey çözemiyordum.

İşte böyle, en sade en yalın anlatımıyla çocukluğum hatta gençliğime kadar süren hayat hikâyesi ÖZ’ü…

Artık bıraktım o günleri, bugünüme bakıyorum en aydınlık içimle… Bu yaşadıklarımı yıllarca sırtımda taşımamın bir işe yaramadığı öğrendim. Şimdi yazboz tahtalar gibi, önce yazıyorum sonra siliyorum hepsini içimden. Tabiki de basit değil bunları kabullenmek ve affetmek, biraz zaman aldı, biraz uğraştım. Ama en çok bu yüklerden kurtulmayı istedim. Ben isteyince tüm yardımlar gelmeye başladı. Önce yol göstericilerim çıktı karşıma, nasıl yapabileceğimi anlattılar, sonra elimi tuttular, bana sarıldılar, beni değerli kıldılar yani bana değerimi gösterdiler. Bende kendi kıymetimi kimse için harcamamam gerektiğini öğrendim. En güzel hayat benim hayatım oldu, en değerli insan BEN oldum. Hiç’tim HERŞEY oldum. Şimdi tekrar o derin Hiç’liğe gidiyorum. Hem Her şeyim hem de HİÇ…

Artık aile kavramına da takılmıyorum. Evet, bunlar yaşandı, bitti, onları affettim, hakkımı da helal ettim. Ama hayatımı, yaşantımı değiştirmedim. Kim bilir belki bir gün gerçek bir ailem olur, belki bir gün ÖZ olduğuma inandığım bir ailem olur bilemiyorum. Ama en azından artık bir ailem olmadığı için üzülmüyorum, bunları yaşadığıma üzülmüyorum. Aksine beni bu kadar derin bir kuyudayken bir sıçrama yapacak gücü bana kazandırdıkları için teşekkür ediyorum. Onlar sayesinde gücümün, değerimin ve kim olduğumun farkına vardım.

Bir gün sizin de, kendinize kazdığınız kuyunuzdan sıçrayıp, tertemiz bir gökyüzüne kanat çırpmayı başarmanız dileğiyle…

Hepinizi seviyorum J

Dilek Torun

02.01.2013

izmit escort | ankara escort | antalya escort

http://www.haberty.com/
*© Her hakkı saklıdır. İzinsiz gösterilemez, çoğaltılamaz.
haberyazilimi.com - © Copyright